04 Oca 2015

Terbiye kelimesinin manasına baktığımızda; kabiliyetleri geliştirme, eğitme, bilgi, saygı ve edep öğrenme, iyi ahlak, nezaket, görgü, hafif ceza verme, alıştırma, eğitim ilmi manalarına gelmektedir. Günümüzde terbiye kelimesi yerine eğitim kelimesi kullanılmaktadır. Bu iki kelime bir bakıma aynı manada kullanılmakla beraber, eğitimin belli bir metoda bağlı olmasından dolayı birbirinden de ayrılmaktadır. Bu gün İslami eğitim denildiğinde sadece namaz, oruç, abdest gibi dini kavram ve tatbikler öğretilmesi anlaşılmaktadır. Hâlbuki Peygamber Efendimiz (s.a.v) “Ben ancak bir muallim olarak gönderildim.” (İbn-i Mâce, Mukaddime, 17) diyerek, kendini bir muallim, bir mürebbi, bir terbiyeci olarak tanıtmaktadır. Hz. Peygamber sadece dinin değil, sonradan elde edilen bütün bilgi, tecrübe ve alışkanlıkların ve insanın sahip olduğu şahsiyetin tamamının terbiye eseri olduğunu ortaya koymuştur.

Çocuk anne - babaya bir lütuf ve emanettir. Onun temiz ruhu ve kalbi her türlü şekil ve nakıştan boş, berrak, kıymetli bir cevherdir. Her türlü nakşa müsait, yöneltilmek istenen her yöne meyillidir. Eğer çocuk iyi işlere alıştırılır kendisine iyilikler, güzellikler öğretilirse iyi insan olarak yetişir, böylece dünya ve ahirette mesut olur. Şayet kötülüklere alıştırılırsa, yani eğitimi ihmal edilirse kötü olarak yetişir ve mutsuz olur. Bunun günahı da velisine aittir. Bir hadiste “Hiçbir baba çocuğuna güzel terbiyeden daha iyi bir hediye veremez.” (Tirmizi, Birr, 33) buyrulmaktadır.

Anne-baba öncelikle çocuğunun fıtratını tanıyarak eğitime başlamalı, kapasitesine göre yönlendirmeli ve yardımcı olmalıdır. Bunun için psikolojiyi, özellikle de çocuk psikolojisini iyi bilmeli, çocuğun gelişim evrelerini ve ihtiyaçlarını göz önünde bulundurarak onu eğitmeye başlamalıdır. Ancak günümüzde pek çok ebeveynin çocuğunun yapısı, ihtiyaçları, problemleri, çözüm yolları ve eğitimi konusunda yeterli bilgiye sahip olduğu ve bu konularda yeterli kitap okunduğu söylenemez.

Misal: Çocuğun ilk yıllarda davranışları ilkeldir, o yalan söyleyebilir, bir şeyi uydurabilir, kıskançlık edebilir, hırsızlığa yeltenebilir, yersiz hareket edebilir, kendisine ve çevresine zarar verebilir. O, sürekli eğitim, yaşının ilerlemesi ve tecrübelerle yavaş yavaş değişir ve olgunlaşır.Bu değişim dönemini bilmeyen ebeveyn çocuğunun fıtratını zorlayabilir. Çocukta iyiyi kötüyü fark etme alametleri belirince kontrol etmek gerekir. Bu çağın başladığı, utanmanın başlamasıyla belli olur. Artık çocukta akıl ve zekâ gelişmeye başlamıştır. Çocuk ihmal edilmemeli, eğitimi konusunda kendisine yardımcı olunmalıdır.

Gazalî bu dönemden sonra çocuğa yeme-içme, giyim-kuşam, yürüme-konuşma, büyüklere saygı gibi âdâb-ı muaşeretin öğretilmesini ister ve devamla şöyle der:

“Çocuk güzel ahlaklı olunca ve kendisinden güzel fiiller meydana gelince, ona ikramda bulunmalı, sevinç duyarak çocuğu mükâfatlandırıp övmelidir. Bu arada çocuk aykırı hareketlerde bulunursa buna göz yummamalı, ancak onu açığa da vurmamalı ki, çocuk bu işlerin yaşıtları tarafından cesaretle yapıldığını tasavvur etmesin. Yaptığı hatayı gizleyen çocuklar üzerine gidilmemelidir. Bu gibi durumlarda çocuk hatayı tekrarlarsa gizlice ikaz edilmeli, yapılanın yanlış olduğu kendisine anlatılmalı, kendisiyle konuşulmalı ve ‘Bu işi bir daha yapma, zira başkaları bunu görürse, sevilmezsin’ demelidir. Ancak tehditvâri sözlerle çocuğu her zaman azarlamak da doğru değildir. Çünkü bu gibi sözlerin çocuk tarafından devamlı işitilmesi ve onun başkaları tarafından kınanması kötülük yapmayı kolaylaştırır ,yani ters tepki yapar.” (Gazalî ihya, Mısır ts, 111/ 69 - 72)

İslami Terbiyede Eğitimin Aşamaları Nasıl Olmalıdır?

Öncelikle Salih ve Saliha eş seçimiyle işe başlanmalıdır. İleride verilecek İslami terbiye için anne ve babanın ahlakı ve şahsiyeti önemli bir etkendir.

Hamilelikteki maneviyata (harama bakmama, haram yememe, bolca dua etme, Kur’an-ı Kerim okuma, İslami hizmetlerde bulunma, sohbetlere katılma, nafile namaz kılma) önem vermeyi ve adanmışlardan olması için de “Hani İmran’ın karısı: ‘Rabbim, karnımda olanı her türlü bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturulmuş olarak Sana adadım, benden kabul et. Şüphesiz işiten, bilen Sensin Sen’ demişti” (Âl-i İmran - 35) ayetini doğum esnasına kadar sık sık okumayı öneriyorum.

Doğduğu zaman sağ kulağına ezan, sol kulağına kamet okunmalıdır. Bunun sebebi doğan çocuğun dünyada işiteceği ilk şey in Allah’ın ismi olmasını sağlamaktır. Hadisi şerifte; “Peygamber (sav)’i Hz. Hasan doğduğunda kulağına ezan okurken gördük” (Tirmizî, Edâhî, 16) denilmektedir.

Güzel bir isim koymak ve Akika kurbanı kesmek. Bunun yedinci günde yapılması sünnet olur. Hadisi şerifte; “Her çocuk Akika kurbanıyla rehindir.” (Tirmizî) Akika kurbanı erkek ve kız çocuk ayrımı yoktur.

Dini öğretimde dikkat edilecek en önemli nokta; çocuğun zihnî gelişmesinin bilinip, buna göre bilgilendirilmesidir. Bilindiği gibi, çocuk 2 yaşından itibaren dış çevreyle ilişki kurmaya başlar ve bundan sonra yavaş yavaş kavramları anlamaya başlar. 2-3 yaşından itibaren dış çevreyle ilişki kurmaya başlayan çocuk, çevresinde olup bitenleri sorduğu gibi, Allah hakkında da bilgiler isteyecektir. Çocuğun Allah’la ilgili sorularına kısa ve doğru cevap vermek esastır. Allah hakkında henüz hiçbir bilgisi olmayan çocuklara Allah’ın ceza verici, korkutucu olduğunu, insanlara ceza vereceğini telkin etmek yanlış sonuçlar doğurabilir. Salzmann’ın da dediği gibi çocuğu dinden soğutmanın en kolay yolu, onu Allah ile korkutmaktır. Çocuk iyi ve kötüyü ayırt etmeye başlayıncaya dek Cehennemden bahsedilmesi sakıncalıdır. Sonraki sayımızda bu konuya değinmeye devam edeceğiz inşaallah.

Nurcan Coşgun (Bu yazı Furkan Nesli Dergisinde Yayınlanmıştır)