16 Mar 2015
Bir kuşluk vakti saf bir adam koşarak Hz. Süleyman (A.S)'ın huzu­runa geldi. Yüzü elem ve kederden sararmış, dudakları mosmor olmuştu. Süleyman (A.S): - Ne oldu sana, diye sordu. - Azrail (A.S), dedi adam, bana öyle sert bir bakış fırlattı ki.. - Peki, dedi Hz. Süleyman, şimdi ne istiyorsan söyle. Adam dedi ki: - Rüzgâra emret, beni Hindistan'a kadar götürsün, belki oraya gidince canımı kurtarırım. Bunun üzerine Süleyman (A.S) rüzgâra emretti, rüzgâr da adamı hemen Hindistan'daki bir adaya götürüp bıraktı. Ertesi gün Süleyman (A.S) divanda halkla buluşunca Azrail (A.S)’a: - Ey Azrail, dedi, o Müslüman’a niçin sert baktın, bana anlat. Adamı işinden gücünden, evinden barkından uzaklaştırmak mı istedin? - Ey cihanın padişahı, dedi Azrail, o yanlış anladı. Ben ona sert bakmadım. Onu yolda görünce şaşırdım. Çünkü Hak Teala bana, "Bugün onun canını Hindistan'da al!" diye emretmişti. Hayretler içinde, "Yüz tane kanadı olsa Hindistan'a gitmesi yine de zor" de­dim. Fakirlikten korkmak, bu adamın ölümden korkmasına benzer. Hırs ve çalışma ise Hindistan'dır. Dünya işleri hep böyledir. Kimden, nereye kaçıyoruz?